BU ÜLKE... YİTİP GİDENLERİN ÜLKESİ...

Gün geçmiyor ki toplumsal dengemizi altüst edecek haber veya gelişmeler ile güne başlamayalım...

Evet...

Klişe bir cümle... O zaman şu cümleye ne demeli: “Başka bir dünya mümkün...”

Değerli şair-düşünür-yazar Özdemir İnce’ye ait bir cümle.

Tamam da nasıl olacak?

Bu kadar değer kaybının, yozlaşmanın, etik değerlerin yerin dibine girdiği bir toplumsal nizamda...

İnsanlık adına, Türkiye adına daha güzel bir yaşam idealinin tahayyülünü, nasıl içimizde besleyeceğiz? Toplumun bu raddede kayıtsız ve duygusuz hâle gelmesi, gerçekten de ân olarak kaygı verici ama öte yandan ilerleyen dönemlerde toplumumuzun bu yaşananlara karşı olumsuz olarak değerlendirebilecek kayıtsızlığı, her nevi çürümenin de nüvesi olmaya kaynaktır.

İnsanlar ne hâle geldi/getirildi? Koronavirüs salgınından beridir dünya ölçeğinde zaten bir şeyler tertipleniyor... Ben, bu husus üzerine bir şerhi her zaman koyuyorum.

Amma velakin ulus devletler gerçekten de “bir girdaba” muhatap tutuluyor. Türkiye’de yaşanan şu son 1 ay içindeki gelişmeler, vukuatlar, ileride yaşanması olası hadiseler...

Görüyoruz...

Eğer bir ülkede seküler olarak “nizamı ve asayişi” temin edemiyor, etme yönünde “kararlı adımlar” için ivedililik sergilenmiyorsa...

Kentler...

Kentlere hayat veren ana yollar, caddeler, mahalleler, dahası nefeslenme yerleri ve bilumum insan varlığının anlam bulduğu yerler; artık bizzat insanların can ve mal bütünlüğünü tehdit eder hâle geliyor/getiriliyorsa...

İrkilmek gerekmiyor mu?

Her gün insanın bu da olmaz dediği gelişmeler, silsile misali dalga dalga televizyon ekranlarından ve gazete manşetlerinden dimağlarımızın içine zerk ediliyor.

*       *       *

Farkında mısınız bilmiyorum? Farkına varmak için çaba harcıyor muyuz, yine bilmiyorum... Esasında, farkına varmamamız ya da bir “şeylerin” ayırdında olmamamız için sanki kötücül hedefler peşinde koşanlar tarafından zihinlerimiz, belleklerimiz, gözümüzün takılabileceği her yer kusursuz bir biçimde örümcek ağı misali hakikat ötesinde işlenip biçimlendiriliyor.

Yani, başka nasıl bir yorum yapacağız, bilemiyorum.

Bilmem, yine hatırlıyor musunuz? COVİD-19 döneminde yazılan yazılarda ve yapılan yorumlarda; bu “yaşanandan” dolayı “YENİ NORMALE” hazırlanmamız gerektiği felan söyleniyordu.

Bu, nasıl bir normal idi? Koronavirüs sürecinde, sürekli bir türkünün/ezginin nakaratı misali “yeni normal” tekrarlanıp durdu. Sanki gizemli bir şey...

Koronavirüs döneminden beridir de “NORMAL” ne “ANORMAL” ne; sağlıklı tahlil yapabilme dinginliğine sahip miyiz? Ağır çalışma koşulları altında, sürekli yinelenen mekanik davranışlar neticesinde, “ezber hayatların” figüranları hâline GETİRİLDİK.

Etrafınıza bir bakın...

Burnundan soluyan insanlar... En ufak etki-tepki misali reaksiyon vermeye meyyal sinirli tipler.

Gerçekten de ne oluyor? Ne oluyoruz? 100.yüzyıl... TÜRKİYE YÜZYILI... İnanın, büyük cümleler kurup bunları sarf edince ne büyük ülke ne de büyük devlet oluyorsunuz.

Günbegün yaşanan kadın cinayetleri...

İş yerlerinde iş kazaları neticesinde hayatlarını kaybeden düşleri ve umutları olan YURDUM İNSANLARI...

Caddelerde duyarsızlıktan ve nizama olan saygının yitiminden olsa gerek trafik kazalarında can veren bu ülkenin umudu olan, bu ülkenin umudunu yükseltecek insanları...

Bu saydıklarımın hiçbiri rakam, istatistik değil.

Kağıda geçen sayı olabilir ama aileler indinde ve yer edinilen kalp otağlarında bu insanlar değerleri “hiçbir dünyevî şey ile” ikame edilemeyecek ve eşdeğer tutulamayacak bir taneler idi.

Sarsılmak ve irkilmek gerekiyor: Bu boyutlarda ahlâksızlığın ve toplumsal erozyonun iyiden iyiye “normalleştirilmesi”, “kanıksanması”, “hissizleşme”...

Es vermek lâzım... Denge lâzım... Durup arkaya bakmak lâzım... Neler olup bitiyor? Ezbere yaşamlar, otomatiğe bağlanmış davranış kalıpları... Sayılan insanlar, insanî sayılar, hayat derdinde yaşamını yitirenlerin çetelesi, sürmenaj beyinler.

Mürekkep bitti.

NOKTA.

BELEDİYELER

EKONOMİ