SAVAŞIN TANIMI

Tarih boyunca insanoğlu daha iyi savaşabilmek için elindeki teknolojiyi kullanarak silah üretmeye başlamış; ok ve kılıçla başlayan bu çaba nükleer silahlara ve uzayın fethine kadar ulaşmıştır. Geleneksel anlamda bu silahlanma yarışında son sözü daima teknoloji söylemiş ve daha üst teknoloji ürünü silahları savaş meydanlarına getirebilen taraflar çoğu zaman savaş alanından zaferle çıkmıştır. Ordular tarihsel süreçte yapı, teknoloji ve kültür temelinde, hem ulusal hem de ulus ötesi şartların etkisiyle değişerek bugüne ulaşmıştır.

Eşit teknoloji bakımından denk güçteki tarafların savaşlarında; eldeki teçhizatı ve personeli stratejik hedefler doğrultusunda verimli kullanarak, daha iyi sevk ve idare eden taraf savaşı kazanmıştır. Bu sonuç tarih içinde liderlik, askeri doktrin ve strateji üretmeye zorlamıştır. Bu çabanın sonucu olarak savaş stratejileri ve uygulanan doktrinlerde önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Kısaca, değişen “teknoloji” ve “strateji” nasıl savaşıldığını belirleyen iki önemli faktör olarak savaşın evrimindeki temel nedenler olmuştur.  

Kuvvet kullanma bakımından devletlerarasındaki ilişkiler, birbirinin devamı olan savaşın ve barışın durumu üzerinden süregelmektedir. Bu ortamda, savaş, birden fazla bilimsel disiplini kapsayan yapısı ve tarihsel süreç içerisinde kazandığı yeni boyutlarla giderek daha karmaşık bir mahiyet kazanmaktadır.

Savaş, uluslararası ilişkilerde tüm diplomatik yollar tükendiğinde nihai sorun çözme vasıtası olarak görülmüştür. Yine geleneksel görüşe göre savaş aslında öncesindeki ve sonrasındaki siyasi süreçten farklı ve bağımsız bir olgu değildir. Tam tersine sorunların çözülmesinde devletlerin elindeki en son politik araç olarak bir başka politikanın devamıdır.

İlk olarak, bütün askerî ya da silahlı çatışma eylemlerinin savaş kabul edilemeyeceğini belirtmek gerekir. Silahlı kuvvetlerin fiili olarak çatıştıkları ortamın adı “muharebedir”. Bu nedenle “kuvvet kullanma” hâlini geniş bir kavram olan “silahlı mücadele” olarak algılamak gerekir.

Sefer; seferberliği ve savaş hâlini ifade eder. Genellikle ülke dışındaki topraklarda yapılan savaşlarda, ordunun toparlanması, ikmal ve bütünlemesinin, yığınak ve intikalinin yapılması gibi hazırlıklarla başlayıp muharebelerin bitirilmesiyle son bulan dönemdir. Uluslararası ilişkilerde askerî gücün millî hedeflere ulaşmada ve amaçları gerçekleştirmede kuvvet kullanım aracı olarak görülmesi, tarih öncelerine dayanmaktadır. Geleneksel güvenlik anlayışı denildiğinde akla ilk olarak strateji ve askerî meseleler gelmiştir.

Geçmişte geleneksel sert güç kavramı; millî meseleleri sürekli askerî güç üzerine bina ederek caydırma, zorlama veya harp bağlamında ele alınmış ve ikili veya çok uluslu krizlerin çözümünde diplomasiden ayrı hatta diplomasinin üstünde bir araç olarak kullanılmıştır.

Günümüzde diplomasinin başarısı; politik, ekonomik, askerî ve kültürel alanlarda uluslararası ilişkilerin sağlamlaştırılması ve ikili bağların geliştirilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Günümüzün güvenlik ortamında savaşlar; amaçları, izlenen stratejiyi, teknolojinin kullanımı ve coğrafi çerçevesi gibi geçmişte olandan çok daha farklı boyutlarda meydana gelmektedir. 21. yüzyıl, belirsizliklerin arttığı, çok boyutlu, çok yönlü, öngörülmesi güç ve sınır tanımayan asimetrik tehdit ve risklerin yaşandığı yüzyıl olarak karşımıza çıkmaktadır.

BELEDİYELER

EKONOMİ