TARİH BOYUNCA TÜRK ORDUSU

Türk milleti, tarih sahnesinde uzun yıllar boyunca kesintisiz yer almış, irili ufaklı yüzlerce devletler kurmuştur. Bu devletlerin hâkimiyet süreleri farklılık göstermesine rağmen, hemen hepsinin en göze çarpan niteliği askerî karakteri olmuştur.

Tarihin ilk bilinen devirlerinden itibaren Türkler; ordu düzenine ve eğitimine özen göstermişlerdir. Talim görerek çevik kalan, her şartlara hazırlıklı bulunan ve savaş disiplinden en ufak taviz vermemiş olan ordularının sayesinde devletler kurmuşlardır. İlk kez Mete Han tarafından M.Ö. 209 yılında kurulan “Türk Kara Ordusu” Türklerin Ordu Kuvvetlerinin başlangıcı kabul edilerek,  dünden bu güne ulaşan “Türk Kara Kuvvetleri” kurumudur. Bu yönüyle Türk Kara Kuvvetleri, dünyanın ilk ve en eski düzenli ordusu niteliğini taşımaktadır.

Tarihte ilk defa Mete Han tarafından, aşiretleri birer tümen olarak gruplandırmış, her aşireti de biner, yüzer, onar kişilik birliklere bölmüştür. Sayı itibarıyla 10.000 atlıdan oluşan en büyük birlik, “Tümen” olarak adlandırılmıştır. Tümenler binlere, binler yüzlere, yüzler onlara ayrılmış, her birinin başına Tümenbaşı, Binbaşı, Yüzbaşı ve Onbaşı rütbelerine sahip birer komutan görevlendirilmiş ve aşağıdan yukarıya doğru emir-komuta zinciri içerisinde birbirine bağlanmıştır.

Mete Han ile tarih sahnesine çıkan bu teşkilatlanma modeli günümüze kadar uzanan yelpaze içerisinde, Türk milleti toprak bütünlüğünü ve Devlet geleneğini sürdürebilmiştir. Tarihte Türk ordusu uzaktan atılabilen silahlardan sapan, ok ve yay ile donatılmıştı. Geliştirdikleri; topuz, mızrak, kılıç ve kargı da muharebenin özelliğine göre kullanılmaktaydı. Hun’lar atıldığında ses çıkaran bir ok icat ederek düşman üzerinde psikolojik baskı sağlamışlardı.

Türklerin bilinen ortalama 5000 yıllık tarihinin tamamına yakını sıcak savaşlarla geçmiştir. Bu uzun süre içerisinde, yabancı birçok tarihçilerinin daha sonra adını koydukları strateji ve taktik esaslarının, Türkler tarafından başarı ile uygulandığı tozlu arşivlerden çıkan araştırmaların sonuçlarına dayanılarak yazılmaktadır. Türkler, hemen her defasında düşmanla arasında sayı bakımından aleyhine büyük dengesizlikler olmasına rağmen, büyük zaferler ve kazançlar elde etmeyi başarmışlardır.

Ordu millet bütünleşmesinde olan Türklerin en büyük hususiyetlerinden birisi de savaşçılıklarıdır. Barış zamanında günlük işleriyle meşgul olan halk, savaş zamanında çoluğundan çocuğuna top-yekûn seferberlik halinde bulunuyorlardı.

Askeri strateji sanatı örnekleri Türk savaş tarihinde de pek çok örneklere ve kaynaklara sahiptir. Türk tarihine ait kaynaklardan öğrendiğimize göre, savaş ve ordu komutanlığı sadece erkeklerin işi değildir. Kadınlar da birliklere veyahut da ordulara komuta edebildikleri gibi, at üstünde okları, yayları ve kılıçları olduğu halde savaşlara katılıyorlardı. 

Çağlarına göre daha modern silah, sistem ve taktikleri kullanmışlardır. Nitekim Mete Han tarafından dünya askerî teşkilatına kazandırılan “onlu sistem” yanında atın üzerinde manevra kabiliyetini artıran pantolon ve ceketlerin kullanımı, savaşlarda ağır teçhizatlı düşmanların paniklemelerine neden olan hafif süvari birlikleri, “sahte ricat” taktiği ve ıslıklı okların kullanımı bunların başında gelmiştir.

Öncelikle Çin olmak üzere göçler nedeniyle; Roma, Bizans ve diğer Avrupalı milletler de, çoğu kez Türk ordu teşkilatı ve teçhizatını örnek almışlardır.

M.Ö. 3000’lerden itibaren askeri birliklere sahip olan Türklerin, bu güçleri sayesinde sürekli Çin sınırlarına taarruzlar yapmışlardır. Eğer düzenli bir orduya sahip bulunmasalardı, Çin imparatorluğu Türklere karşı M.Ö. 9. asırdan itibaren yapımına başlanan Çin Seddi’ni meydana getirmek zorunda kalmazdı.

Türklerin yüzyıllar boyu uyguladığı pek çok strateji ve taktiksel çarpışmalar Batılılar tarafından taklit edilmiştir. Türk devletlerince devam ettirilen ordu-devlet yapısı zamanla Türk toplumunca kemikleşerek bedenleşti. İslâmiyet’in kabulünden sonra İslâm ordu yapısından büyük ölçüde etkilenmişse de, atlı süvari geleneğini muhafaza etmiş, bir anlamda Türk ve İslam ordu geleneğini bu bedende ruh bularak sentezlenmiştir. Selçuklu Devleti’ne kadar geçen zamanda, Karahanlılar, Gazneliler, Tulunoğulları gibi devletlerde aşama aşama gelişen bu ordu yapısı Selçuklu Devleti’nin kurulmasıyla birlikte, yeni bir evreye girmiştir.

Türk ordusunun ve milletinin savaşa daima hazırlıklı bulunmasının nedenleri arasında, Orta Asya bozkırlarında yaşamanın güçlüğünün yanı sıra, onların sosyal hayatıyla da alâkalıdır. Ekonomilerinin esası konar-göçer hayvancılığa dayalı olan Türkler, zaten yılın yarısından fazlasını hayvanlarının peşinde, dağlarda ve yaylalarda geçirdiğinden, bünye olarak sağlam bir yapıya sahiptiler.

Türk insanı çocukluklarından itibaren koyunların üzerinde ata binmeyi, yay ve oklarla kuşlara nişan almak suretiyle atıcılığı öğreniyorlardı. İyi birer savaşçı olmaya mecburdular, çünkü harp ganimetlerinden elde edilen gelirler de önemli bir meblağ tutuyordu. Yine bu süvarilerin en önemli özellikleri çok hızlı olmalarıydı ve hepsinin bir de yedek atları bulunuyordu. Adeta rüzgârla yarışıyorlardı.

Türklerin harp usulleri de çok ilgi çekmiştir. Bu hususta geçmişte ve günümüzde birçok araştırma yapılmıştır. Eski Türkler savaşa başlamadan önce, esas kuvveti saklama ve yedek güç ayırmaya büyük önem veriyorlardı. Tarihte Türk savaş taktiği “Kurt Kapanı”, “Kaz Ayağı” ve en çok bilinen şekliyle “Turan Taktiği” olarak anılmıştır.

Turan taktiğinin en büyük hususiyeti sahte harekâttır. Düşmanla karşılaşılmadan evvel Türkler, savaş meydanının sağına ve soluna birtakım kuvvetlerini saklarlardı. Daha sonra düşman ordusu Türk akıncılarıyla karşılaşıp, onların da geri çekildiğini görünce, bütün güçleriyle saldırırlar, bu geriye çekiliş esnasında dahi arkalarına dönerek çok mükemmel ok atabilirlerdi. Ayrıca, Türk-Hunlar savaşa girmeden evvel hasımlarını ok atışlarıyla yıpratıyorlar ve bunu onları yorana kadar sürdürüyorlardı.

 

 

Osmanlı Ordusu

Osmanlı Ordusunun en kuvvetli temel taşı Türk gençlerinden oluşan “Tımarlı Süvariler” ile yaya unsuru olan “Azaplar” idi. Azaplar muharebede merkez ordusunun önünde bulunup ilk düşman hücumunu karşılarlardı. Bunların gerisinde toplar, toplarında gerisinde Yeniçeriler dururdu. Savaş başladığında Azaplar sağa ve sola açılarak Topçu ateşine imkân verirlerdi. Bu kuvvetlerin haricinde hafif süvari kuvveti olan ve düşman topraklarında keşif, istihbarat ve akın harekâtı yapan “Akıncılar” bulunmaktaydı. Geri hizmet birlikleri ise Yayalar, Müsellemler, Cerahur veya Serahurlar (yol açma, kale yapma gibi işler için), Canbazlar ve Tatarlar (işçi birlikleri)’dan meydana gelirdi.

Osmanlı Devlet teşkilâtında ordu; Orhan Gazi devrinde aşiret kuvvetlerinden daimî orduya geçildi. Ordu; Kapıkulu Ocakları, Eyalet Askerleri ve geri hizmet kıtalarını meydana getiren; Tımarlı Süvari, Azaplar, Yayalar, Yörükler, Müsellemler, Akıncılar ve Conbarlardan teşkil edilirdi.

 Osmanlı Ordusunun savaş düzeni klasik Türk tertiplenmesinde olduğu gibi merkez, sağ ve sol kol olmak üzere üç kısım halinde idi. Bunların önünde kademeli öncü kuvvetleri ve geride ise ağırlıklarla Artçılar gelmektedir. Akıncıların gerisinde yol açmak, köprü tamir etmek ve kılavuzluk için Kazmacılar görevlendirilmiştir. Bunların arkasında hafif piyadeler ve ordunun ileri karakolları bulunurdu. Hilalin iki ucundan Tımarlı Sipahi giderdi.  Padişah veya Vezir-i Azam hilalin tam ortasında olur, Yeniçeriler Padişahın önünden giderdi. Padişahın arkasında saltanat bayrakları, sağında vezirler solunda ise kazaskerler yer alırdı. Duruma göre yeniçerilerin önünde toplar olurdu. Ordunun hızlı müdahale etmesi için savaş esnasında ön taraf hilal şeklinde bir miktar açık bırakılırdı. Savaş esnasında askerin gerilemesine ve kaçmasına mani olmak için ordu etrafında atlı çavuşlar bulunurdu.

Osmanlı Orduları hiçbir zaman esaslı bir hazırlığı olmadan sefere çıkmazdı. Toplanma bölgeleri, konaklama ve yürüyüş güzergâhı ile ilgili keşifler yapılırdı. Menzilname veya Ruzname denilen savaş ceridelerine hangi gün ne yapıldığı, hava durumu vb. her şey not edilirdi. Bu defterler Padişaha ve ilgililere ulaştırılarak memleket içinde olan biten her şeyden haberdar olunurdu. Osmanlılar genelde savaş için yaz aylarını tercih ederlerdi. Nisan - Mayıs aylarında toplanır, harekâta başlar, sonbaharda dönerdi. 

Düşman ordusu hedef olarak seçilir, üzerine gidilerek aranır ve nerede bulunursa taarruz edilirdi. Osmanlı komutanları basmakalıp savaş usulleri kullanmazlar, duruma göre tertip alır ve düşmanı baskına uğratmaya çalışırlardı.

Osmanlı ordusunun teşkilatlı bir şekilde ortaya çıkışı ise, Sultan 1. Murat zamanında olmuştur. Tarihte ilk süvarili ordu olma niteliğini taşıyan Osmanlı Ordusu, önceleri yalnızca Atlı Akıncılardan oluşmakta iken, daha sonraları yaya birliklerin de katılmasıyla Yeniçeri Ocağı adı altında sürekli bir yapıya dönüştürülmüştür. İmparatorluğun yükseliş dönemlerinde elde edilen zaferlerde Yeniçeri Ocağı önemli rol oynamıştır.

BELEDİYELER

EKONOMİ