Her türlü mücadelede esas olan savaşmadan kazanmaktır. Sun Tzu’nun “Düşman ordularını savaşmadan yenmek en büyük ustalıktır” ifadesinde diplomasi ve caydırıcılığı bulmak mümkündür. Ancak Clausewitz’te bu görüşün “mutlak zafer” bağlamında; bir tarafın siyasi hedeflerine ulaşması için en kısa yol olarak düşman kuvvetlerinin yok edilmesi gerektiği düşünülür. Her iki durum için de geçerli olan durum; etkili bir askerî güce sahip olmaktır. Bu amaçla devletler ya da günümüzde silahlı gruplar, yüksek teknoloji ürünü, en modern ve en etkili silah sistemlerine sahip olmak amacıyla silahlanmaya büyük kaynak ayırmaktadırlar.
Modern savaşın başlangıcı olarak kabul edilen, barutlu silahların kullanılması, savaş kronolojisi bakımından bir dönüm noktasıdır. Bu kronolojide en önemli üç husus; bordadan ateş edebilen büyük gemilerin geliştirilmesi, barutlu silahların gelişimi ve bunlara karşılık olarak toplarla ateş edebilen kalelerin gelişimidir. Bu gelişmelerden önce uzun ve az kayıplı olan savaşlar, daha kısa sürede sonuçlanan ve büyük kayıpların olduğu savaşlara dönüşmüştür.
Ülkeler, kendi iradelerini kabul ettirmek ya da başkalarının iradelerine boyun eğmemek için silahlanma yarışına girmektedirler. Uluslararası sistemdeki konumunu zayıflatmak istemeyen ya da daha da güçlendirmek isteyen ülkelerin millî bütçelerinden ayırdıkları kaynaklar oldukça büyük miktarlara ulaşabilmektedir. Dünyada, her yıl yaklaşık yarım trilyon dolar üzerinde silah pazarı oluşmaktadır.
Askeri caydırıcılık, ülke savunmasında ve uluslararası ilişkilerde en önemli yaptırım unsurudur. Millî savunma politikalarının asıl amacı caydırıcılığı en üst düzeye çıkarmaktır. Günümüzde askerî caydırıcılık niteliğe dayanmaktadır. Günümüzde savunma sistemleri yazılım yönünden de yüksek teknoloji ürünleridir. Bu sistemler, ihtiyaç duyulan yer ve zamanda süratli, esnek ve güvenilir bir şekilde kullanılabilmektedir. Yeni etkinlik kriterlerini içeren yeni nesil savunma sistemleri millî bir teknolojik güç meydana getirmektedirler. Bu teknolojik güç doğrudan millî güvenlik unsuru olarak görülmektedir. Türkiye’nin teknolojik gücünün etkisiyle millî savunma sanayisi gelişmektedir. Ülke kendi ihtiyaçlarına cevap verecek en iyi yöntemlerden oluşan millî savunma politikalarını benimsemiştir.
2014 yılına kadar otoriteler tarafından dünyanın 5 ila 7’nci büyük ordusu olarak derecelendirilen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin istenen üstün muharebe yeteneklerine kavuşturulması çabası, Türk savunma sanayinin gelişiminde, birinci derecede belirleyici olmuştur. Nitekim yakın zamana kadar Türkiye’nin savunma harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya oranı ile NATO üyeleri arasında üst kademelerde yer almıştır.
SON YAZILAR