YURTTAŞ OLAMAYAN SEÇMEN

Ekonominin yakıcılığı vatandaşların nefes almasını zorlaştırdıkça “erken genel seçim” talepleri daha da fazla yükselmekte.

Artık yazmaktan bıktık.

Sadece erken seçim talep etmek, bu ülkede vatandaşların geleceğe yönelik umutlarını pozitife çevirmeye yetmiyor.

Her şeyden önce, Türkiye’deki “seçmen profili” gerçekten de üzerinde durulması gereken bir husus.

Bugün, Türkiye’de 20 yıldan fazla bir sürede iktidarda sağcı bir parti var. Son iki üç yıldır da memleketteki ekonomik sıkıntılar belirgin olarak önümüzde durmakta.

Türkiye gibi ülkelerde bazı şeyleri değiştirmek veya dönüşümü sağlamak kolay değildir. Türk insanı kabul edelim ki, duygularıyla davranmayı, “aklı ve mantığı ile davranmaya” yeğ tutan bir toplum.

Bu bağlamda, AK Parti’nin en büyük şansı, seçmen tabanının parti kadrolarından daha fazla partiyi ve liderini sahiplenmiş olması. Bu durum öyle bir raddede ki seçmen bir kere, içinde bulunduğu iktisadî durumun sebebini, hiçbir şekilde ülkeyi yöneten, kendisinin de oy verdiği partisinde aramıyor.

Gerçekten de iktidar partisine oy veren öyle bir geniş kitle var ki, katiyen, kata ekonominin teklemesinin, insanların alımgüçlerinin düşmesinin müsebbibi olarak, kendilerine her nasıl oluyorsa kafalarına “nakşedildiği gibi” ülkeyi yönetenlerin dışında; mesela CHP ve dış odaklarda arıyor veya suçluyu bu nokta-i nazar üzerinden değerlendiriyor.

Emeklisinden tutun da diğer sosyolojik gruplar içinde gönül verdikleri partiye olağandan daha fazla normal olmayacak bir biçimde bağlılık var. Değişimden ve dönüşümden korkan bir seçmen profili ile memlekette yeniden müreffeh bir ülke modelini ortaya koymak çok zor. AK Parti’yi bizler neden eleştiriyoruz veya neden bazı aksaklıklar yönünden gazeteciler olsun, kamuoyunun güvenine nail olabilmiş kişiler olsun, sürekli olarak iktidarı uyarıyorlar, daha demokratik zeminde daha demokratik teamüllere uygun bir siyaset inşası adına.

Seçmen sorgulamadıktan sonra, “ben niye senelerce aynı ayakkabıyı giyiyorum veya neden kılıf kıyafet hususunda ben zorlanıyorum” demedikten sonra...

Türkiye’de değişim çok zor.

Her şeyden önce vatandaş olan insan, birey olarak “değerli olduğuna” inanacak. Yer yer youtube’de sokak röportajlarında olsun veya sosyal medyada yapılan yorumlarda olsun, sağ eksendeki/mahalledeki seçmenin değerlendirmeleri ve yorumları gerçekten de hiç iç açıcı değil. Vatandaş olarak diğer insanların da ülkelerine olan umutlarını ve beklentilerini yerle yeksan ediyor. Sağ seçmenin, ülkesinin devlet başkanına her şeyi layık görebilirken kendisinin “asgari yaşam standartlarının” bile altında bir yaşamı sürdürmesi ve bunu anormal görmemesi, zaten ülkedeki değişimin “neden zor olacağının” işaretidir.

Türkiye’de bu sorunlar yılların birikmiş sorunları. İnsanlar, din-tarım imparatorluğu döneminde Padişah’ın tebaası iken, Atatürk’ün üstün ve uzgörüşlü çabalarıyla ve mücadele azmi sonucunda kurulan yeni devlette tesis edilen rejim nihayetinde, kul olmaktan yurttaşlığa terfi ediyordu. Evet, havadan inme, hiçbir savaş vermeden, kan ve ter akıtmadan yurttaşlık statüsünü elde ediyordu. İnsan, birey oluyordu. İnsan, insan olarak “olması gereken mertebeye”, yani biriciklik mertebesine cumhuriyet rejimiyle gelmiştir/getirilmiştir.

Hal böyleyken, yurdum insanlarının, yıllar ardı sıra siyasetçiler tarafından oy uğruna sürekli olarak popülist kokan söylem ve siyasetlere alet edilmeleri, yurttaşlığın gücünün farkına varmamaları için türlü çeşitli entrika ve oyunlarla milletimizin ekseriyetinin gözbağcılığa maruz bırakılmaları, yaşadıklarının ve katlandıkları acı, elem ve sıkıntıların sanki “olağan ve yazgıları olduğuna inandırılmaları”, memleketimizin demokrasi standartlarının ve reflekslerinin hep düşük seviyelerde kalmasının bir perde arkasıdır.

Öte yandan, kapitalizmin kural dinlemeyen bir biçimde ülkemizde üretim aşamalarında ve süreçlerinde belirgin olarak rol alması, vatandaşlarımızın uzun saatlere varan bir çalışma biçiminde istihdam edilmeleri, toplumun gittikçe lümpenleştirilmesi ve gündemden kopuk bir insan tipolojisinin elbirliği ile inşası, memleketimizin sosyolojik olarak saplandığı çukurun bir kesitidir.   

BELEDİYELER

EKONOMİ